
Kendini sevmek nasıl olur bilmiyor(d)um ben,
Ne yaparsa kendini sevmiş olur ki insan?
Kendini beğenmekten başka bir şey olsa gerek kendini sevmek.
Kastettiği şey kaşını gözünü sev değildi ama neydi? Sürekli bunu söylediğine göre bir bildiği vardı.
Başkalarına yabancı olduğu kadar, bana ait olan bir şeyi kastediyor olmalı.
Bana ait olanı ben bilmezken o nasıl bilebilir? Hem de her neyse o, sevilesi bir şey demek ki.
Her “sev kendini” dediğinde ki tavrı, şimdiye kadar kimsenin altını çizmediği, vurgulamadığı kadar samimi, samimiyetten başka bir şey hissettirmeyecek kadar da sahici…
Öyle içten “Sev kendini” diyor ki, kimseye güvenmemeyi öğrenmişken, birine güvenme ihtiyacımla yüzleştiriyor beni.
Öyle güzel “sev kendini” diyor ki, halime yabancı olanları unutuyor, hiç bilmediğim bir şeye tutunuyor gibi oluyorum.
Öyle inandırıcı “Sev kendini” diyor ki, gün bitti diye geceyi sevmekten vazgeçmediğimi, karanlığın sevilesi yanını çıkarıyor karşıma.
Yağmurdan önce kararan bulutların, güneşin çıkmasıyla dağılması gibi,
“Sev kendini” diyor, hüzün değmiş sözlerime tebessüm yayılıyor.
Bulutlar kararınca gökyüzünün maviliğinden şüphe duyuyor musun der gibi “Sev kendini” diyor.
Bazı dik yokuşların severek çıkılacağına, aradığımın belki de çıkmaz sokakta olduğuna inandıracak kadar iddialı diyor “Sev kendini”.
Kendimi her şeyin belirsiz kalması gerektiğine ikna ettiğim yerden tutup, her şeyin tarif edilebilir bir anlamı olduğuna çekiyor “Sev kendini” derken.
Başına buyruk bir mükemmelliğe itmiyor bunu söylerken, kendimi göremeyecek kadar yükselttiğim diğerlerinden çekiyor yüreğimi.
Kanaatkârlıkla perdelenen cimriliğin her duruma mahsus olduğunu, insanlardaki his yoksunluğunun da bundan olduğunu öğretiyor “Sev kendini” derken.
Kendimi sevmeyi öğrendim mi bilmiyorum, ama mum yakmanın mümkün olduğu yerde karanlıkta kalmanın tercih olduğunu, karanlığın dahi üstünü örtemediği hakikatlerin yanının, yalanlarla inşa edilmiş kaleden daha sağlam olduğunu biliyorum.
Şimdi bu yazıyı okuyan güzel insan, tüm içtenliğimle “Sev kendini” diyorum, kendini sevmenin tam olarak ne olduğunu bilmediğime aldırış etmeden kulak ver sözüme.
Her sözünün karşılık bulmasını, her halinin anlaşılmasını beklemeden, kimsenin ilgisini çekmeyen şeyleri dert etmeni, kimseyi mutlu etmeye yetmeyen şeylere, dünyaya bedel değer atfetmeni, kimsenin derinliğine inmeye gerek duymadığı şeylerde kaybolmayı sevmeni sev, güneşin ısıtan yanından kaçıp, herkesin aynı anda başının yerde olduğu yağmuru sevmeni sev. Kimin neye rağmen, aynaya nasıl baktığını düşünme, binlerce insan nasıl bakıyorsa öyle bakacaklar. Sen aynaya baktığında içinle aynı şeyi görmenin mutluluğunu sevmeni sev.
Ve bugün bir kişiye de olsa “Sev kendini” de… Öyle güzel “Sev kendini” de ki yapmacık bir tavsiyeye tıkar gibi tıkamasın kulaklarını. Dursun ve düşünsün…
Çünkü kendini sevmeyi bilmeyenler, başkalarını çok fazla sevenlerdir genelde. Başkalarına da çok görünen olmayan kimselerdir…
Kendini sevmek; ibadet gibi..arınmak kinden,nefretten, bencillikten.. sonrA Allah’ın bize emaneti olan beden ve ruhumuza iyi bakıp ,bize verdiği merhameti yaymak..kendimi sevecegim, teşekkürler Yasemin cimm
Ne güzel bir katkı Zümral abla ben teşekkür ederim 🙂