
Solomon adalarının yerli halkı, balta ile kesemedikleri ağaçlar için ilginç bir yöntem kullanıyorlarmış; Ağacın etrafını sarıp kötü söz söyleyerek lanet okuyorlarmış ve ağaçlar bir süre sonra kendiliğinden solup devriliyormuş.
Bu inanışın doğruluğu tartılışılsa da üslubun, doğru sözün celladı olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Bu minval üzerine anlatılan çok manidar bir hikaye vardır.
Padişah, bir gece rüyasında bütün dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür. Sıkıntı ve elem içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tâbircisinin hemen huzuruna getirilmesini emir buyurur.
Uyku sersemi tâbircibaşı, gözlerini oğuştura oğuştura padişahın yanına gelince, padişah beklemeden rüyasını anlatıp sorar:
“Tâbircibaşı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle.”
Tâbircibaşı biraz düşünür; sonra utana, sıkıla “şerdir, Padişahım” der.
Padişah yüzüne karşı böyle söylenmesine şaşırmış, adeta küçük dilini yutmuştur. Tâbirci devam eder:
“Uzun yaşayacaksınız, ama ne yazık ki, bütün yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”
Bir an sessizlik olur ardından padişah kükrer:
“Tez atın şunu zindana, felaket tellalığı yapmak neymiş öğrensin!”
Tâbircibaşı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tâbircinin bulunmasını emreder. Huzura getirilen ikinci tâbirciye de rüyasını anlatıp sorar:
“Hayır mıdır, şer midir?” der.
İkinci tâbirci de önce biraz düşünür ama sonra yüzü aydınlanır:
“Hayırdır, Padişahım!” der. “Bu rüya, bütün akrabalarınızdan, yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınıza dalalet eder. Daha nice seneler boyu güzel memleketimizi yüksek adaletinizle idare edebileceksiniz inşaallah.”
Padişahın keyfi yerine gelir, ağzı kulaklarında buyurur:
“Bu tâbirciyi TÂBİRCİBAŞI yaptım. iki kese de altın verin!”
Başından sonuna kadar durumu takip edenler, tâbirciye sorarlar:
“Aslında sen de, tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Niçin onu cezalandırdı da seni mükâfatlandırdı?”
Zeki tâbirci güler:
“Elbette aynı şeyi söyledik; ama mühim olan, kimilerine NE söylediğin değil, NASIL söylediğin, karşıdakinin NEYİ, NASIL anlamasıdır?”
Padişah acı gerçekle yüzleşirken tabirci aynı yorumu daha yumuşak bir üslupla padişaha kabul ettirmiş ve kaygılarını perdeleyerek daha olumlu bakmasını sağlamıştır.
Üslup, ses ve kelimelerin, ruh ve duyguların bütüncül halidir. Kibirli ve yüksek bir sesin övgüsü ile
sessiz ve küçümseyen, alaycı bir tesellinin hissettirdiği duygu aynı değil midir?
Her ikisi de insanı döver, incitir, yaralar, kırıp döker aslında.
Birde insanın insana hem şifa hem yara olduğu bu anaforda edeb-i bir kelamın ruh güzelliğini davranışlara yansıtan nezaket dili vardır. Bu büyülü bir anahtardır bütün kapıları açan. Perdelenmiş duygulara ayinedar olabilmek için empatiyi öğreten bu dil, sevgi yolundan geçerken şefkat, vefa ve sadakatle bütünleşerek kalbe nüfûz eder.
Kullandığımız dil, insana verdiğimiz kıymettir aslında. Dosta intizar ederken incitmez, düşmana haddini bildirirken kendine saygını kaybettirmez. Nezaket, edeple işlenmiş, riyadan arınmış, salt duyguların sükutla dem olmasıdır. Kelimelerde ki derinlik hislerimizin mütercimidir. Acıyı, mutluluğu, eleştiriyi, sitemi, nazı ifadeleştirirken kalbi yormayan üslup, tedavi eder. Eskiler ne de güzel özetlemiş aslında ; usul, asıldan evladır.
Bu yüzden sözlerimiz sessiz olsun incitmesin, yaralamasın. Yormayalım kalplerimizi..
Zamanımızda en çok ihtiyacı duyulan fakat herkesin görmezden geldiği bir durum
Artık güzel konuşmak yerine hırçın sert ve argo üslup kültür haline gelmiş durumda maalesef
İlmi siyaset ile muhatap olunması gereken durumlarda bodoslama konuşulması insanları ayrıştırmaya ve hatta birbirlerinden uzaklaşılmasına vesile oluyor.
Allah’ın ipine cemağat halinde sımsıkı sarılacağımız şu günlerde maalesef herkes herkesi dışlayarak ve bu hareketide dini görev miş gibi kabul etmesi daha başka bir yaradır vesselam
Söz ile doğruluğunu, haklılığını ikna etme kabiliyeti gelişmemiş insanlarda sesin yüksekliği bir kaçış aslında. İster dini ister ahlâkî olsun önce bunlar ile ilgili kodlamalarımızı gözden geçirmemiz gerekir. Herkesin düşünce anlamında ayrıştığı noktalar elbette vardır ama evrensel değerler üzerinde fikir birliği sağlamaya çalışmak hepimizin ortak sorumluluğu olmalı. Teşekkür ederim değerli katkınız için.
“Söylemesini bilene söz bir sihirdir” hadisi şerifi de bu bağlamda güzel bir örnek olacaktır. Güzel yazı için teşekküler.
Değerli katkınız için ben teşekkür ederim.